18 Haziran 2010 Cuma

İçim(iz)deki Kaltak(lar) Ölsün İstiyorum

Derinlerde bi yerde asla kendimize konduramadığımız yanlarımız var inkar etmemek lazım. Bütün suçu erkeklere atıp sütten çıkma ak kaşıklar olarak ölüp gidemeyiz (yani öyle olduğumuzu sanarak). Birilerinin buna “dur” demesi lazım, aslında her birimizin kendine bir “dur!” demesi lazım. Neden diye düşündünüz şimdi birden böle değil mi? “Noluyo lan bu hatuna?” “ne bu şiddet bu celal, kime kızım senin bu atarın?” Evet, bunlar geçti içinizden; yazarken benim bile geçiyor anam babam niye sizinkinden geçmesin, haklısınız.

Dilim döndüğünce, kalemim yettiğince anlatmaya çalışayım. Nasıl değerlere sahip olduğumuzu düşündüğümden bahsedeyim önce. Hiçbirimiz 18 yaşında kapı önüne konup “hadi bakalım yaşa kendi hayatını diyen ailelere sahip değiliz bi kere” (istisnalara saygım sonsuz, ama biliyoruz ki kaideyi bozmuyorlar). Değiliz de noluyo, aynı bokun laciverti işte nolcak ! Başka ne örnek verebilirim, hımm şöyle ki sarhoş olup evlerimize gidebilme lüksüne de sahip değiliz ya da ne bileyim erkek arkadaşlarımızı alıp evimize getirip(ailelerimizle birlikte yaşadığım evden bahsediyorum) onlarla uyuma gibi bi seçenek de yok doğru muyum? Gerçi onay beklediğim de yok, fikrimi söylüyorum altı üstü.. Şu üniversiteyi kazanıp da “sudan çıkmış balığa dönme” deyimini yaşamayanımız da yok sanırım. Sevgilimiz olsun, birlikte kalalım, uyuyalım, sevişelim, içelim, sabahlar olmasın oohh mis valla dimi cicişlerim?! (nerden benim oluyorsanız artık ya da ciciş neyse! =D)

Benim için de durum bundan farksızdı baylar, bayanlar. Çocukluğuma inelim önce gelin… Benim her zaman kızdan fazla erkek arkadaşım oldu; ip atlamak yerine ağaca dalmayı, voleybol oynamak yerine maç yapmayı (evet yahu bildiğin futbol işte, taşlardan yaptığımız kalelerimiz vardı hatta) , eteğimi kıvırıp makyaj yapmak yerine sıranın üstüne oturup “abi ya …” ile başlayan muhabbetlere girmeyi blabla.. tercih ettim hep. Kısacası erkekleri hep daha çok sevdim kızlardan, ama bu üniversite olayı kafamı bombok etti! İlk aşık oldum dediğimde lisedeydim, dibine kadar yaşadım acıyı, mutluluğu… Köpek gibi de aşıktım mına koim, yıllarca geçmedi. Şimdi aşkın ne olduğunu nasıl yaşandığını kitaplardan ve birkaç kaliteli filmden başka hiçbir yerde göremiyorum (ki o aşkın da gerçek olmadığını gözüme sokuyolar sağolsunlar). Ben ki o kadar erkekle büyüyen hatun, onları tanıyamıyorum bile; ama buna onlar mı sebep oldu yoksa biz mi inanın bilmiyorum…

O seks-i memnu, küçük orospular, yar*ak dökümü ve aklıma gelmeyen onlarca diziyle birlikte iyice kirlendi her şey, televizyon denen şey iyice zıvanadan çıktı , yıllarca başından kalkmadan cnbc-e izleyen ben artık sırf o “aptal kutusu”nu görmek bile istemediğimden başka bir şeye yapıştım kaldım, “bilgisayar”! Ne kadar iyi ne kadar kötü bi durumdayım, tartışılır tabi =) Ay o evlendirme saçması programlardan bahsetmiyorum bile! Yahu haberler günlerce Baykal amcanın “kaset”ini (!) haber diye izlettiler, dinlettiler olacak iş mi bu?! (Benimki de iş işte, bunu bile haber yapan adamların, izleyelim diye bize sunduğu programlara bok atıyorum vay arkadaş ya..)

Neyse, konuyu dağıttım yeterince.. Ne hale geldiğimi(zi) anlatmaya çalışıyorum sadece, içimi dökmeye çabalıyorum. Hatta bazen kussam çıkarlar mı acaba bile düşünmeye başladığım oluyor, çıldırmanın eşiğindeyim. Üzerimde garip bir acı, keder, deli saçması bi sürü şey var.

Rüyalarımdan korktuğumdan uyuyamıyorum, uyuyamadıkça halüsinasyonlar görmeye başlayacağıma dair garip bir his oluştu içimde, duvarlar üstüme üstüme geliyor. Geçen gün mutfakta oturuyorum bildiğin masada ,yine bilgisayarımın başında; sağıma bi baktım tezgah yaklaşıyo sanki; hay mına koim lan noluyoruz dedim. O derece yani!

Aşk diyordum… Aşk=cinsellik bunu bilmeyeniniz varsa öğrensin. Evet bilimsel olarak böyle ve bilmeniz gereken diğer şeyse cinsellik=seks değil! Sadece %20 lik kısmı seks ve diğer orana bakılınca (%80) kıyaslanmaya bile değmeyecek kadar önemsiz kalıyor, bence… Kalan şeyler neler: Bakışmak, öpüşmek, dokunmak, kokusunu içine çekmek, tenine yaklaştıkça tüylerini diken diken etmek vs. Yanlış anlaşılmak istemem, seksi kötülemiyorum; yapanları da… Sadece amacından sapmaktan bahsediyorum; her şeyin bi amacı var değil mi? Amaçsızca yapılan bir anlık bi seksten aldığın keyifle, %80 lik kısmı yakalayıp %20 yi de ona eklemeyi kıyaslayabilir misiniz? İşte bu yüzden başlıkta “İçim(iz)deki Kaltak(lar) Ölsün İstiyorum!” yazıyor… Bunu rayından çıkaran, her kadının içindeki kaltaktan başka bir şey değil(bu azdır ya da çoktur ama bi kaltak var yani), isterseniz bana “hadi len ordan, bunları yazdığına göre en ala orospu sensin” deyin sikmde bile değil. Bedenini araç edip erkekleri kendine seksle bağlamaya çalışan kadınlar oldukça, ruhlarını teslim edip yüce bi amaçla –aşkla- sevişen kadınlar ikinci planda kalmaya mahkum olucaklar; bu noktada erkeklerin zaafı devreye giriyor çünkü. Tüm suçu onlara atmayalım dedik ama onlar da en az bizim kadar suçlular (ortada bir suç varsa tabi). Neden mi? Gördükleri bacaklara, çatala, bel açıklığına ve en önemlisi de bir deliğe çükünün suyunu akıtmayacak erkek yok da o yüzden… Belki de içimizdeki kaltaklar onlar yüzünden bu kadar yüzeye çıktılar; değerlerimizi, onları tatmin edelim ki başkalarına gitmesinler bizim olsunlar, bizim kalsınlar diye yaptığımız fedakarlıklar yüzünden kaybediyoruz belki de!

Ben sadece artık kendimize bir “dur” diyelim istiyorum… Hiçbir şeyi kendimi sizden ayırarak yazmadım bayanlar, aslında biraz dikkatli okursanız neredeyse bütün suçu üzerime aldım (Benim içimdeki kaltağa noluyorsa artık! ) ;)

Son olarak da 4S kuralını aklınızdan çıkarmayın (çünkü kimse kendinizden kıymetli değil, olmamalı; bunu ben yapamıyorum bari siz yapın anacım) diyerek bu uzun zırvaya bi son veriyorum!

Haydin ciao =P

P.S. Bilmeyenler için “4S”: Siken Sevilir; Seven Sikilir!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder